Said Nursi'nin düşünce yapısı ve eleştirisi
From Wikipedia, the free encyclopedia
Said Nursî kendisinin skolastik bir medrese hocası gibi değerlendirilmemesini,[1] Risale-i Nur'un Arş-ı Azam'dan indirilerek kendisine yazdırılan ve mehdiliği temsil[2] eden Kur'an hakikatleri olduğunu, kendisinin sadece bir aracı ve elçi (nur elçisi)[3][4] olduğunu ifade eder.[5] Öyle ki Kur'an'ın[6] yanında celcelutiye,[7] mektubat[8] (İmam Rabbani), gibi asırlar önce yazılmış eserler ima ve işaretler yoluyla muhtelif yerlerde Risale-i Nur'a işaret eder, mücadelesini destekler, Risale-i Nur'un mahrem ve izni ilahi tarafından uygun görülmeyen kısımları yazdırılmaz ya da ilgili bölüm atlanılarak izin verilen kısımlar yazdırılmaya devam eder.[9] Kendisinin mücadele alanı ise başta insanın sonsuz azap çekmesini gerektiren imansızlığın yanında imansızlığın en büyük kaynağı olarak gördüğü ve ahir zamanın büyük deccali olarak adlandırdığı bolşeviklik[10] ve İslam deccali veya süfyan olarak nitelendirdiği Mustafa Kemal'den ve Cumhuriyet Devrimleri'nden[11] başkası değildir. Cumhuriyete taraf olmakla birlikte, şeriatı yürürlükten kaldıran laikliğe şiddetle karşıdır ve şapka giyilmesini de küfür işareti olarak görür. Çünkü ona göre şeriat adalet-i mahza ve fazilettir.[12]
Bu maddede yeterince bilgilendirici olmayan ve bağlantı ölümüne karşı savunmasız olan yalın URL'ler kullanılmıştır. (Ekim 2023) |
Risale-i Nur'un İslami konulara yaklaşımı nötr veya eleştirel değil destekleyici ve zorlayıcıdır. Öyle ki tarafsızlık bile ona göre inançsızlıkla eşdeğer şeytani bir aldanmadan ibarettir.
Said Nursi, klasik İslamcılara benzer şekilde Batı'dan bilimin alınması ancak Batılı yaşam tarzı ve Batı kültürünün reddedilmesi taraftarıdır.
Tarihçe-i Hayat'a göre Said Nursî Cumhuriyet öncesi ve sonrasında siyasi otoritelerle problemlidir. Cumhuriyete karşı olmamakla birlikte devrimler, özellikle de tekke ve zaviyelerin kapatılması, kılık-kıyafet devrimi ve şeriat kanunlarının ilgası anlamına gelen laikliğe karşı çıkmıştır.[13] Ahir zaman fitnesi olarak gördüğü bu durum karşısında imanı kuvvetlendirmeye dönük eserler yazmaya ve bu konuda çalışmaya yönelir.
Said Nursi'nin kullandığı Mucizat-ı Ahmediye gibi risalelerde kullandığı rivayetlerin bir kısmı kıssacılık geleneğinin yansımalarından oluşmaktadır.[14] Bu geleneğin özelliği ürettikleri rivayetlere senetler ekleme gibi her kılığa girerek, halkı rahatsız eden yalın gerçekleri değil, anlatımları sonrasında topladıkları bahşişleri artıran, onların duygularını okşayan, kabartan, bazen de ağlatan, ayrıntılı dramatik hikâyeleri coşkulu bir dille vermesidir. Kıssacılar en çok peygamberlik delilleri (Delail En Nübüvve) gibi alanlarda üretim yapmışlardır.[14] Örneğin Huneyn Muharebesinde Muhammedin attığı bir avuç çakıl taşı kafirlerin tümünün gözlerine ayrı ayrı girer.[14]
Fantastik seyahat yazarı[15][16] Evliya Çelebi, Seyahatnâme'de, İslâm'da İsa'nın havârilerinden kabul edilen Şem'un-u Safa'nın Nakura yakınlarındaki türbesinde bulduğu incil nüshasını incelediğini, Muhammed'i müjdeleyen ayetin o nüshada mevcut olduğunu iddia etmektedir.[17][18] Çelebi'nin, bizzat Şem'un-u Safa tarafından yazıldığını naklettiği bu el yazması incil, bulunamamıştır. Said Nursi bu iddiayı doğru kabul eder.[17]